ESKİ DOSTLAR BENİ NİÇİN ANLAYAMIYOR?
TV programlarında veyahut yazılarımda “AK Parti’nin İslamcı politikaları ülkeyi büyük bir açmaza sürüklüyor” türü cümleler ettiğimde eski dostlarımdan, arkadaşlarımdan ilginç tepkiler alıyorum.
Şöyle diyorlar: “Bu ne yapıyor böyle? Ne dediğinin farkında mı? İslamcılığı eleştirerek kime hizmet ediyor?”
Şaşkınlık yaşayanların bir kısmı bu konulara değindiğim yazılarımı sanırım okumamışlar.
Çünkü şöyle düşünüyorlar:
“Dindarlar ülkede söz sahibi olmuş… Başörtüsü serbest bırakılmış... Devlet eliyle ülke dindarlaştırılıyor... Dış politikada izlenen İslamcı politika sayesinde ABD’ye kafa tutuyoruz... Osmanlı benzeri bir güçlü yapı kuracağız... Tüm bunlar ortadayken, İslamcılık eleştirisi yaparak kime çalışıyor?..”
***
Şaşkınlıkları şuradan: İktidarda CHP olsaydı ve ben de İslamcılık eleştirisi yapmış olsaydım “İktidardan pay kapmak için değişti” deyip rahatlayacaklardı.
Fakat böyle bir durum da yok. Tam tersi her yerde İslamcıların sözü geçiyor. Buna rağmen böyle konuşmak için aklımı kaçırmış olmam gerektiğini düşünüyorlar.
***
Hepimiz ideolojileri önce bireyin, sonra toplumun, nihayetinde de ülkenin huzuru için bir araç olarak benimseriz.
Yani ideolojiler ve inançlar bir amaç değil barış, dostluk ve huzur için araçtır.
Fakat bir tarafta bizim ideolojik niyetlerimiz var, diğer tarafta ise olup bitenler.
Genel olarak ideolojinin teorisiyle pratiği tutmuyor.
Bunu ne solcular başarabildi ne Kemalistler. Ne ülkücüler başarabildi, ne de sağcılar.
Çünkü güçle buluşan ideoloji, kitapta yazdığı gibi durmuyor.
Mesela İslamcılık; eşitlik, özgürlük, adalet mücadelesiydi.
Toplumda oluşmuş imtiyazlı sınıfa karşı, yoksulluktan kurtulma ve haysiyet mücadelesiydi.
Diğer taraftan bir kültür mücadelesiydi. Sadece batıdan gelenleri değil, kendi değerlerimizi de ön plana çıkaracak bir hamlenin adıydı.
Elimizdeki ekmeği paylaşmaktı.
Açgözlülüğe, şatafata, hırsa karşı verilen bir erdem mücadelesiydi.
Baskıya, ötekileştirmeye, insanları devlet eliyle tek tipleştirmeye direnmenin adıydı.
İslamcılık ticarette, siyasette ahlaklı ve kanaatkar olma iddiasıydı.
Adam kayırmaya, biz- onlar ayrımına son vermenin adıydı.
Güler yüzlü, nazik, zarif, merhametli ve stil sahibi olmaktı.
İslamcılık hareketi böyle iddialarda bulunuyordu. Bu iddialarını hayata geçirmek için mücadele veriyordu.
Hepimiz bunlar için İslamcı olmuştuk...
***
12 yıldır bu ülkeyi İslamcılar yönetiyor. Üstelik sadece siyasette değil her alanda İslamcıların sözü hakim.
Aydınından, yazarına, kanaat önderinden sivil toplum kuruluşuna, cemaat liderinden işadamına… bütün bir mahalle her alanda söz sahibi.
Peki nasıl bir Türkiye var ortada?
Muhalifken savunduğumuz İslamcılık ile iktidarda uyguladığımız İslamcılık birbirine benziyor mu?
AK Parti’nin uyguladığı İslamcılık ülkeye adalet mi getirdi? Yoksulluğu mu giderdi?
Adam kayırmaya son verip hak edenin hakkını aldığı bir sistem mi kurdu?
Şatafatın, zengin olma hırsının değil; sadeliğin, paylaşmanın, hakkıyla kazanç elde etmenin el üstünde tutulduğu bir ülke mi yarattı?
Özgürlüğü, eşitliği mi yaygınlaştırdı?
İmtiyazlı sınıfları mı ortadan kaldırdı?
Herkese adalet dağıtan bir yargı mekanizması mı kurdu? Özgürlüğü sadece dindarlar için değil, her mezhepten, her ideolojiden insanlara mı getirdi?
İç barışı mı sağladı? Ötekileştirmeyi mi ortadan kaldırdı?
Ne yaptı İslamcılar? İslamcılık teorisindeki hangi tezinin uygulanabilir olduğunu gösterdi?
Siyer dersleri, ev sohbetlerinde “Bir lokma, bir hırka” vurgusu yapıyorduk.
O derslere katılanlardan bazıları şimdi milyarlarca doların sahibi oldular. Ve işte tam da onların sahip olduğu inşaatlarda yoksul işçiler asansör kazasında ölüyor!
Bu negatif değişimi görmezden mi geleceğiz? Bir mahalle bütünüyle değişti, başkalaştı. Bunun nedenlerini sorgulamayacak mıyız?
Teoride eşitliği savunanlar pratik hayatta kendinden olmayana yaşam hakkı tanımıyor. Bunu saklayacak mıyız?
12 yıldır yönettikleri ülke, madenler bata olmak üzere her alanda dökülüyor.
Adam kayırma had safhada olduğu için insanlarımız ölüyor. İdeolojik nedenle yapılan adam kayırmayı sineye mi çekeceğiz?
Yolsuzluk, hırsızlık, hak yemek bütün bir mahallede normal karşılanır oldu. Buna rağmen İslamcılık iddiasını sürdürecek miyiz?
Her türlü ahlaksızlığı yapıp sonra da topluma “Şu haram, bu haram” demek İslamcılık zannediliyor. Bunu düşünmeden kabul mü edeceğiz?
Yoksul insanlarımız yer altında can verirken İslamcılığın gösterişi için 1 milyar TL’ye şatafatlı saraylar yapılıyor. Bu gösterişçiliğe sahip mi çıkacağız?
Ağaçları kesip, yeşil alanlara cami yapmak İslamcılık oldu. Bu İslamcılığı taşımaktan hicap duymayacak mıyız?
Despotlukla çocukları zorla imam hatibe kaydetmenin adı İslamcılık oldu. Bu zorbalığa ideolojimizin hatırı için ortak mı olacağız?
Hayrettin Karaman’ın dediği gibi “İslamcılık toplumu devlet eliyle dindarlaştırmanın” adı oldu.
Devlete sırtını dayayan, onun kudretinden çıkar sağlayan bir ideolojinin mensubu olmaktan utanmayacak mıyız?
İdeolojimizi devletin gücüyle yaygınlaştırmayı, nasıl gururumuza yedireceğiz?
Eğitimde, bilimde, sanatta, mimaride… her yerde varoş kültürü egemen oldu. Ve buna “İslamcılık” diyorlar.
Böyle bir ideolojinin mensubu olmak onurumuza dokunmayacak mı?
Bütün bunlara “İslamcılık” diyorlar ben de bunun ülke için çok zararlı olduğunu söylüyorum.
Siz niçin söylemiyorsunuz? Siz niçin oradasınız? Bunca pespayeliği i kişiliğinize, inancınıza nasıl yakıştırıyorsunuz?
Ülkenin huzuru olmadıktan sonra İslamcılığı ne yapayım?
Kendi mensuplarını adam edememiş bir ideolojiyi savunmaktan, başkasına önermekten, yaygınlaştırmaya çalışmaktan ne kazancımız olacak?
Bunu niçin yapalım? Var mı buna mantıklı bir izahınız?
Cennete gitmek için İslamcı olduk. Şimdi İslamcılığı korumak için haksızlık yapıp insanların hayatını cehenneme çeviriyoruz.
Başkalarının hayatını cehenneme çevirerek cennete gideceğinizi sanıyorsunuz. Böyle bir şey olur mu?
***
İdeolojilerimizi amaç edinemeyiz. İnancımızı kimseye zorla dayatamayız. Barış, eşitlik, ve özgürlük için gelmiş bir dini başkaları için cehennem azabına dönüştüremeyiz.
İdeolojileşmiş dinin, iktidar ile bir araya geldiğinde neler olduğunu hepimiz görüyoruz. Bunu tartışmadan yolumuza devam edemeyiz.
Sırf tutarlılık adına tüm bu rezilliklere ortak olamayız.
Sadece Türkiye değil, bütün dünya, İslamcılığın yaydığı korku ve vahşetin pençesinde.
Tüm bunları görmezden gelip, İslamcılığın soyut anlamına sığınamayız.
Esas olan ülkemizin iç barışıdır. Eşit, özgür, adil, merhametli olmaktır.
Esas olan başkasının hakkına saygılı olmaktır. Hak edenin hakkını teslim etmektir.
Kavgacı değil, güler yüzlü; açgözlü değil, kanaatkar olmaktır.
Bunu sağlamadığı halde, bir ömür o ideolojinin peşinden koşamayız.
Dindar olabiliriz, solcu olabiliriz, Kemalist olabiliriz ama hepsinden önemlisi demokrat olmak zorundayız.
Devlet bir ideolojinin hamisi veya temsilcisi olmamalı. Öyle olduğunda eşitlik ortadan kalkıyor.
Buna rağmen hâlâ devlet eliyle, zorla dindarlaştırmayı savunamayız.
***
Farklı ideolojiye mensup insanların benim İslamcılık eleştirilerimden mutlu olması sizin çok zorunuza gidiyor.
Bunun farkındayım.
Demokratlığı kendi ideolojilerinin önüne koymayı başaramamış solcular, Kemalistler, milliyetçiler benim özeleştirilerimden mutlu olacaklarına kendi durumlarına üzülsünler.
Başkaları seviniyor diye gerçekleri söylemeyelim mi?
Levent GÜLTEKİN.
__________
GERİ
|